İstanbul’un büyülü ve aynı zamanda karanlık atmosferinde geçen bu hikâye, imkânsız bir aşkın ve kaderin acımasız sınavının öyküsünü anlatıyor. Tıp fakültesinde okuyan, güçlü, cesur ve hayalleriyle ayakta duran Şehrazat, sevgilisi Ferhat ile birlikte mutlu bir gelecek düşlerken, bir anda hayatlarının karanlığa sürüklendiğine tanık olur. Ferhat, işlemediği bir suç nedeniyle idama mahkûm edilmiştir.
Şehrazat, sevdiği adamı kurtarmak için her yolu denemeye karar verir. Ancak bu çabaları onu, İstanbul’un karanlık ve korku salan figürü Büyükbey’den yardım istemeye yönlendirir. Şehrazat, bu yardımın bedelini ödeyeceğini bilmediği için, çaresizliğin pençesinde bir çıkış yolu arar.
Ancak Şehrazat’ın bilmediği bir şey vardır: Büyükbey’in iyilikleri, her zaman ağır bir bedelle gelir. Bu yardım, sadece Ferhat ve Şehrazat’ın hayatını değil, aynı zamanda Büyükbey’in imparatorluğunu ve çevresindekilerin kaderini de derinden sarsacaktır. Büyükbey’in mutsuz kızı Şirin, görünürde kusursuz ama derinlerde yıkılmaya mahkûm olan evliliğinde acı çekerken, kocası Kubat da kendi iktidar hayalleri peşinde koşmaktadır.
Büyükbey’in bu “iyilik” karşılığında kurduğu sinsi plan, Şirin ve Kubat’ın hayatını daha da çıkmaza sürüklerken, aynı zamanda Şehrazat’ı da kendisini hiç beklemediği bir karanlığın içine çeker. Her karakter, bir noktada kendi kalbini ve vicdanını sorgulamak zorunda kalır. Sevdiği adamı kurtarmak için her şeyi göze alan Şehrazat, bu savaşta ne kadar ileri gidebilir?
Büyükbey’in sinsice ördüğü ağ, onu beklenmedik bir güçle yüzleştirirken, gerçekler birer birer gün yüzüne çıkar. İhanet, aşk ve güç savaşlarının iç içe geçtiği bu hikâyede, hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İstanbul’un sokaklarında yankılanan bu dramatik serüvende, herkesin hayatı bir sırla kesişir ve asıl soru sorulur: Aşk, tüm karanlığa rağmen bir kurtuluş yolu bulabilir mi?